top of page

Neden Minimalizm ? Minimalizm Nedir ?

Her ne kadar ‘’neden minimalizm’’ başlığı sanki bir açıklama içeriyor gibi dursa da bu post tam olarak bir açıklamadan ziyade sorgulama postudur.

Aynı zamanda bu sorunun kendiyle beraber başka soruları da doğurduğu düşünülürse en nihayetinde tümüne verilecek samimi cevaplar kişiyi kendi sonucuna ulaştırabilir, hatta kim bilir, kişi kendi yöntemini geliştirip kendi yolunu bile çizebilir.

Fakat tek bir ricam olacak, post içinde ara ara karşına çıkacak sorularla cebelleşip bana kızma lütfen.

Biraz iç konuşma veya monolog da diyebiliriz, içimi döktüm de

Erinme, cevapla; fakat evet veya hayır deyip geçmek yerine evet dediysen neden evet, hayır dediysen neden hayır dediğini durup düşün, gerekirse not al çalış, kısacası kendini keşfetmeye yönelik bir tür çalışma yapabilirsin (sonucunu, vardığın noktayı da benimle paylaşmayı unutma...)

Nedir minimalizm?

Minimalizm bana kalırsa herkesin en fazla konuştuğu 3 tişört 2 pantolonla yaşamak mevzusu değil, teknolojiden uzak olup kötü yaşamak, parasız sefalet içinde olmak da.

Basit yaşamak hiç değil ! Belki kolay, pratik, sade denilebilir ama asla basit değil. Bilakis oldukça kaliteli ve farkındalığı yüksek, dolu dolu, seçici yaşamak olabilir.

İllaki bir Türkçe karşılık istersen bilinçli seçici de olabilir...

Ben kelimelere çok fazla takılmıyorum ama Türkçeye adapte etmeye çalışmak yerine kelimeyi olduğu gibi kullanmayı tercih ediyorum.

Kim nasıl isterse öyle adlandırabilir esasen… zira minimalizm özgürlüktür…

Bunların tüümü benim yorumum, benim tanımım...

Minimalizimin altını çizmem gereken en önemli kuralı; yaşamdaki her alanda fazlalıklardan arınıp gerekli olanın en doğru ve iyisini seçerek, yüksek farkındalıkla, yavaş, sakin hayatın anlamına varıp tadını çıkararak yaşamak ,

Ve sonucunda; yaşamındaki her şeyin bu farkındalıkla şekillenmesiyle yaşam tarzı haline gelmesi.

Hani herkesin bir yaşam tarzı vardır; okudukları yaşadıkları düşündükleriyle oluşmuş, gelişen ve değişmeye devam eden

Hani bazen hayatın içinde akıp giderken nasıl yaşadığını sorgular ya insan,

koşturmacanın ortasında bir an durup ;

Ben ne yapıyorum? diyerek

İşte tam da öyle bir gün ve noktada, sistemin çarkları arasında dönerken, ben kendi tercihlerimi yaşamak istiyorum beni rahat bırak diyebilmek belki de…

Her yerde dinlediğin kapitalizmin çarkları, tuzakları, oltaları, oyunları, kuklaları vs gibi örnekleri verip bildiğin masalı tekrar dinlemeni istemiyorum ama üzgünüm ki bu metaforlar ötesine gidemiyor yaratıcılığım.

ve ben de sadece hatırlatma mahiyetinde yineliyorum

Kesinlikle çok akıllı bir sistem içindeyiz. Hepimizi sürekli konuşturuyor, sinirlendiriyor, şikayet ettiriyor …. Fakat aynı zamanda seviyoruz da sanki, yoksa bu kadar kalabalığa karşı koyamazdı. Zira ezici çoğunluğuz diye düşünüyorum.

Biz gönüllü olarak gidiyoruz bu tuzaklara, adeta koşaraktan.

Sanırım sevdirme nedeni bu çünkü aslında özgürsün görüntüde.

Kimseyi zorlamadan bunu yapması ise itiraz hakkımızın olmaması anlamına geliyor.

Ha tabi önemli (belki de en önemli) bir şey daha var; paraya bayılıyoruz .

Haliyle tüm davranışlarımızı ve düşüncelerimizi şekillendiriyor ve bir müddet sonra tıpkı bir bağımlının anlamsız mutsuzluğunu, maddeden uzak kaldığında içinde yaşadığı o boşluğu yaşamaya başlıyoruz.

Belki de bu yüzden içimizde büyüyen mutsuzluğun kaynağını bulamıyoruz.

Bulamayız, çünkü kendi tercihimizi yaşıyoruz güya hiç bir zorlama, baskı olmaksızın.

Bulamayız, çünkü görüntüde bağımlı değiliz.

Ve tam da bu noktada kendimizi unutmaya başlıyoruz.

Çünkü o tatlı tuzaklara düşmemeyi kendine öğretemiyorsan bir süre sonra kendinden uzaklaşman kaçınılmaz oluyor.

Gerçek seni unutup sistemin daima gözüne soktuğu ve günün modası olan biçime girmeyi cazip buluyorsun. Sen kendini boş verip sanki olması gereken oymuş zannederek ona dönüşmeye çalışıyorsun.

Belki de kendin diye bir başkasını yaşamaya, moda diye plastik suni bir bünyeyle gezmeye başlamışsındır, belki de gerçekten de kendini bu sanmışsındır. (dikkat etsene aynaya baktığın veya selfie çektiğin zaman sistemin iyi veya güzel diye tanımladığı o şeye ne kadar yakınsan kendini o kadar mutlu sanmıyor musun? Oysa içten içe yaşadığın mutsuzluk tam da budur aslında ) kendin olup sana ait olan tüm eşsiz özelliklerinle (ki senin güzelliğin bu) hayatını dolu dolu yaşamak yerine sistemin sana dayattığı o rol modele benzemek için emek zaman ve para harcadın oysa bu sen değilsin içten içe mutsuz olma nedenin tam da bu değil mi? kendin olmayan birini yaşamaya başlıyorsun çünkü (yani plastik bir bünye içinde plastik mutluluklar)

Sonra herkesin izlediği o diziyi izlemediğinde mesela utanç duygusu yaşatıyor sana, iş yerinde herkesin parmağında son moda olan o pırlanta sende yoksa kocan seni daha az seviyor zannediyorsun, lisedeki oğluna sırf moda diye bıdı bıdı marka ayakkabıyı maaşının yarısını verip almak zorundasın ayrıca…peki ya o çanta çakma mı sahi mi diye düşünmekten de yorulmadık mı? Ya arkadaş ekonomik düzeylerimiz ortada zaten, hangi tasa da neyin egosudur maaşının 3 katı o çantayı takmak ????

vs sabaha kadar örnek sayabilirim çünkü hayatımızın tamamını kaplamış durumda, içinde yaşıyoruz çünkü …

Kısacası bu sistem acımasız bir tefeci gibidir dostum, daima kendisine yatırım yapmamızı ister, her şeyimiz onun olmalıdır bunun için uğraşır, sadece paramızı da değil ruhumuzu bile ister. Onun için çalışıp onun emirlerine itaat ederiz /mek zorundayız

Senin paranla ilgilenir, iyi bir insan olman veya üretken olman onu ilgilendirmez fakat akıllı olup ona yatırım yapmayanları onu istemeyip kendini onun dişlilerinin dışına atıp kendi değerleriyle yaşayan insanları, yatırımı ona değil de kendine yapan insanları hiç sevmez ve öldüresiye ezer, üzmeye çalışır ve genelde pes ettirir.

Topuğuna sıkar

Ve dolayısıyla kendi hayatının dışında kalırsın, kendinin dışında, kendinden başka biri olarak

Sonrasında içindeki o huzursuzluk mutsuzluk artık seni sorgulamaya iter ve o noktada da devreye bazı farkındalıklar girer ve özüne dönmek için, içini dinlemeye başlarsın, kapatırsın gözünü kulağını uyarıcılara, sadece kendin olursun.

Başka çaren kalmaz ruhunu yaşatmak zorundasın çünkü…

Ona karşı kendini yaşamayı başarabilen (ki bence gerçek başarı budur, kendini yaşayabilmek) çok güçlü olan inanılmaz insanlar onu hiçe sayıp kendi yollarında yürüdüklerinde tüm toplum bu insanlara önce tuhaf, dışlayarak sonra imrenerek hayretler içinde bakarlar…

Şimdi neden 3tişört 2 pantolona takılı olduğumuzu söyleyeyim

Genelde hep bahsettiğimiz farkındalık bunlarla başlıyor çünkü , evde gömlekleri asacak askı kalmadı tepecek çekmece dolap kalmadığı halde almaya devam ettiğinde …

Bir gün o teki kaybolmuş çorabı elinde tutarken sormaya başlıyorsun

Uyanışın veya farkındalığın ilk sorusunu;

Benim …. 'ya ihiyacım var mı gerçekten?

Belki de işte o iki tişört muhabbeti uyanışın başı olduğu için önemli ve o yüzden bu kadar takılıyız ya da en çok ve saçma harcamalarımız bu yönde

o halde oradan başlanabilir elbette.

Avm de geziyorsun öylesine girdin Zara’ya bir gömlek beğendin, sor kendine ;

Benim bu gömleğe gerçekten ihtiyacım var mı gerçekten? (evet farkındayım cümle hatalı 2 kez yazdım ve altını çizdim)

  1. Evet var. (kesin alıyorsun o halde)

  2. Hayır yok. (tamam. Eğer yoksa hemen soruyorum kendime neden almak istiyorum? Mantıklı akıllı bir cevabın var mı?

--yok sadece güzel

--tamam , peki şu andan itibaren mesela bu ay kaç kez kullanacaksın?

--ne bileyim ben belki 1 belki 10 belki de hiç o anki ruh halim vs

-- nasıl yani ???

Bu diyalogu o kadar uzatabilirim ki tek başına bir post yazabilirim özellikle kadınlar iyi bilir fakat sonuçta ben galiba saçmalıyorum dersin. (anlamsız olduğunu bilsen de yine de alırsın , bu da apayrı bir konu) (hayat ne tuhaf değil mi iç içe bir dolu konu var farkına vararak yaşadığında)

Çünkü ihtiyacın olduğunu düşündüğün ‘x’ bir şeyin (bir gömlek, bir arkadaş, ağzından durmadan tıkıştırdıkların, masanın üzerine yığılan dosyalar, tv.'nin yanında kümbet gibi duran koca dolap, 3.cep telefonun...vs) gerçek anlamda ihtiyaç olup olmadığını anladığında sorgulamaya başlıyorsun.

Ve sonra…

Hayatından çıkardığın her bir şeyle kendine bir adım daha yaklaşıyorsun.

Hani dedik ya içindeki o huzursuzluk mutsuzluk artık seni sorgulamaya itiyor ve o noktada da devreye bazı farkındalıklar giriyor ve özüne dönmek için, içini dinlemeye başlıyorsun diye, işte o zaman kapatıyorsun gözünü kulağını uyarıcılara, sadece kendin oluyorsun.

Başka çaren kalmıyor ruhunu yaşatmak zorundasın çünkü

Ve geliyor sorular peşi sıra

İhtiyaç mı zorunluluk mu?

Saçmalık mı cidden bu sistem zırvalıkları ?

Peki saçmalıksa tüm bunlardan nasıl sıyrılacağız?

Veya bu sıyrılması gereken bir durum mu yoksa yanlış bir şey yok da biz mi biraz fazla abartıyoruz?

Bu bir tercih mi ? peki eğer biz abartıyorsak şu sorunun karşılığı mutlaka gelmeli:

Düşünmeden yaşamak sağlıklı bir durum mu?

Seçici olmak yanlış bir şey mi?

Peki, illaki reklamlarda ya da Ayşe’de Fatma’da gördün diye senin de olması gerekir mi?

Kendine uymayan şeyleri sırf moda diye tercih etmemek ayıp mıdır?

Üretmeden tüketmek sağlıklı bir durum mu?

Üretiyor musun ne üretiyorsun?

Sen kimsin?

Yaşam amacın ne?

Hayatındaki her şey dozunda mı?

Olması gerektiği gibi mi?

Daha doğrusu ihtiyacını karşılayacak doğrultuda mı yaşıyorsun yoksa şuursuzca, harcamakta mısın hayatını?

Neyi eksik ya da neyi fazla hissediyorsun hayatında

Kendine nasıl bir yatırım yaptın? (yatırım dediğim an aklına ilk gelen para olmasın pls)

Kendine yaptığın yatırım olabilir mi senin üretimini sağlayan?

Bence kendine yaptığın bu yatırım her ne ise sen o oluyorsun dostum

Bu post kesinlikle kendini sorgulama postudur demişitik

Bir sürü sorularla doludur ve bu soruların cevaplarını kişi kendine tüm açıkyürekliliğiyle vermelidir ki kendine bir adım daha yaklaşsın da demiştik

O halde sorulara devam

Yaşam yolculuğu kendimizi aramak, tanımak , kim olduğumuzu keşfetmek,ben kimim sorusuna çok net cevaplar verebilmek üzerine yapılan bir yolculuk mudur?

Yoksa dünyaya gelir büyür dört duvar arasında bir şeyler öğrenmeye çalışır sonra o öğrendiğimiz (pardon ezberlediğimiz) bilgilerle bir iş güç sahibi olup koluna bir eş kucağına bir bebek alıp ardından yaşam gailesi tasası ne dersen işte debelenip durup sonra torunlara da bakma görevimizi de tamamladıktan sonra ölmek midir?

Yoksa bu bizim doğamıza aslında çok da uymayan sistemin bir dayatması mıdır?

Yoksa hepimiz parmak izlerimiz kadar benzersiz miyiz?

Bizlere her birimize farklı özellikler mi kodlandı?

Peki eğer öyleyse neden hepimiz aynı kalıplar içinde yaşama mecburiyeti hissediyoruz?

Toplumdan dışlanmak gibi bir korkumuz olabilir mi acaba?

Ya da kolay olan bu olduğu için tembelliğe daha yatkın bir bilinç taşıdığımız için mi?

Neden bu sistemin sunduğu modelleri benimseyip tek tip olmaya bayılıyoruz?

Bu doğru mudur? Yok değil ise yanlış olan ne?

Hepimiz kendimizin kim olduğunun peşine düşmeli mi?

Çünkü herkes ancak gerçek anlamda kendi benliğinin varlığını keşfedebilince potansiyelini ortaya çıkarıp ancak o zaman mı dünyadaki yaşam amacını gerçekleştirebiliyor acaba?

Belki de o zaman dünya da gerçek amacına ulaşmış olacak.

Belki de o zaman yani herkes doğrusunu bulabilmeyi başardığında dünya yaşanası olacak...

Yüzyıllardır filozoflar, bilim insanları, içinde araştırma tutkusu olan, merak duygusu ölmemiş farkındalığı yüksek herkes hep bu konu üzerinde kafa patlatmış yazmış çizmiş yorum yapmış .

Herkesin bir cevabı olmalı mutlaka bu sorulara ve evet biliyorum sen de eğer yazıyı bu noktaya kadar okuduysan, içinden bana saydırmaya başladın ufaktan çok konuştun haydi artık sen bir tanımla bakalım diyerek. Merakla benim cevabımı bekliyorsun

Şöyle başlayayım ben bu sorulara uzun yıllardır cevap arıyorum benim için yukarıdaki hiçbir sorunun kestir at bir durumu yok hepsi çok önemli. Yanı sıra mesela bundan 20 yıl önce sorulsaydı bilincim farklı bir noktadayken çok değişik cevaplar verirdim eminim.

Ama şimdi sorarsan Benim hepsinin sonucunda bugünkü vardığım nokta yatırımı kendime yapmak derim. (temel mottom ; ÖĞRENCİLİK HİÇ BİTMEZ)

Bana kalırsa yatırımı nereye yaptığın önemli ,

Yatırımı kendine yapmaya karar verdiğinde, kendine, gerçek sana doğru iyiden iyiye yol almaya da başlıyorsun yatırımı kendine Diezel kotun Gucci çantanla yapmıyorsun elbette. Eğitimine, okuduğun kitaplara, izlediğin, takip ettiğin bilim,sanat dallarına, öğrenmek istediğin dillere…. Vs

Hasılı dostum özellikle kortekse yapıyoruz yatırımı dolayısıyla ne oluyor? Bu noktada da derdimiz bir titr sahibi olmak olmuyor elbette

Daha sağlıklı, daha üretken, daha kendi, daha donanımlı, daha meraklı, daha araştıran, daha öğrenen, mutlu bir insan. Dolayısıyla mutlu bir ebeveyn, mutlu bir kardeş, mutlu bir eş, etrafına ışık saçan üretken çalışkan işine mutlulukla giden yaşadığı hayatı seven, mutlu bir birey. Çünkü kendini tanıyabilmiş kendi olabilmiş kendi tercihleri olan korteksi yüksek düzeyde geliştiği için çok entelektüel ve elbette kavga gürültü nedir bilmeyen saygılı bir insan!

Kendine yatırım yapan insan dolayısıyla kendine aynı kazağın 50 farklı rengini alarak veya bilmem ne markanın bilmem kaç bin tl lik ayakkabısını alarak yapmıyor. Hatta bunu genelde saçma buluyor.

Yani işte en başta dedik ya herkes bambaşka diye mesela kimisi terki diyar eyleyip bir kırsala atıyor kendini ve doğa benim öğreticim olsun diyerekten avlanıyor, ekip biçip karnını doyurarak kendini yaşamaya çalışıyor, kimi sokaktaki hayvanlarla ilgileniyor, kimi diyar diyar geziyor, kimi çocuklarını okula göndermeden eğitimlerini tamamlayan okulsuz hayatı destekleyen ebeveynler oluyor kimi de sistem içinde debelenmeye devam ederken bazı farkındalıklar geliştiriyor ve sistemin zararlarını minimize etmeye çalışıyor,

Ama bu öyle bir sabah uyanınca olmuyor işte

Önce sorgulamalar başlıyor ;

Bakıp aynaya soruyorsun kendine; az önce sorduğumuz soruları

Sen kimsin?

Yaşam amacın ne?

Olması gerektiği gibi mi?

Daha doğrusu ihtiyacını karşılayacak doğrultuda mı yaşıyorsun yoksa şuursuzca, harcamakta mısın hayatını?

Neyi eksik ya da neyi fazla hissediyorsun hayatında?

Eğer hepimiz parmak izlerimiz kadar farklıysak birbirimizden, bu sorulara doğal olarak herkesin yanıtı farklı olacaktır ,

Ve tam da bu noktada bana kalırsa herkesin bu soruya kendince verdiği cevap sonucu kendine göre bir yöntem bulup, kendi ihtiyacı doğrultusunda kendini keşif yöntemi geliştirmesidir.

Peki bu kadar farklı olmamız gerekirken neden gittikçe ''tek tipleşiyoruz'' tek ''düşünceleşiyoruz'' gibi ?

Hani hepimizin ihtiyaçları farklı değil miydi?

Ne kadar insan varsa o kadar farklı düşünce olmalıdır belki

Veya Kendini kendin gibi kabul etme farkındalığını yaşayabilmektir.

Belki de tek tip olmaktan çıkmanın yolu olabilir mi minimalizm?

Yaşam yolunda sırtında bohçan yürürken sen...

TAGS

Henüz etiket yok.
bottom of page